"Dram" Kategorisinde Öneriler

Submarine – Denizaltı (2010)


Submarine’ i herkese hitap etmeyecek bir film olarak görüyorum. Filmle ilgili yapılan yorumları biraz araştırdığımda da ya hayran kalındığını ya da hiç sevilmediğini görüyorum ki böyle filmleri severim çünkü herkese filmi sevdirmek için uğraşmaz kendi anlatmak istediğini kendi tarzıyla anlatır. Ve böyle filmleri sevenler için harika bir yapım ortaya çıkar. Belli bir tempoda ilerleyen film bir şekilde belki de samimi anlatımıyla sizi içine çekmeyi başarıyor ve yaklaşık 100 dakika su gibi geçiyor. Dizide ki müziklerde filme o kadar uyumluydu ki filmi sevmemde çok büyük...

Goodbye Lenin – Elveda Lenin (2003)


Doğu Almanya’ da yaşayan Alex’ in annesinin kalp krizi geçirerek komaya girmesinden sonra hayatı tamamen değişir. Alex’in annesi Christiane, eşinin kendisini terk edip Batı Almanya’ ya yerleşmesinden sonra psikolojik bir travmayı atlatır ve tüm aşkını sevgisini yaşadığı Doğu Almanya’ ya ve sosyalist rejime adar. Bu sisteme böylesine bağlıyken kalp krizi geçirip 8 ay komada kaldıktan sonra uyandığında kendisini çok farklı bir dünya bekliyordur. Bu süre zarfında Berlin duvarı yıkılmış ve kapitalizm Doğu Almaya’da da kendisini göstermeye başlamıştır. Doktorunun heyecandan ve büyük bir şoktan uzak...

Finding Neverland – Düşler Ülkesi (2004)


Finding Neverland çok bilinmeyen bir film değil bir çok kişinin izlediğini düşünüyorum ama ben bu filmi izlemeyi uzun bir süre erteledim. Bazen olur ya bazı filmleri açamazsın bir türlü, araya bir şey girer ya da film sana çok çekici gelmez. Bu film için bende de öyle bir önyargı vardı. İşte en zevk aldığım filmlerde beni böyle yanıltanlar oluyor. Bu filmin içinde komedi deseniz çok tatlısından, dram deseniz öyle olayları abartarak duyguları sömüreninden değil en doğal şekliyle vardı. Filmle beraber bende hayal gücümün derinliklerini keşfettim....

La Piel Que Habito – İçinde Yaşadığım Deri (2011)


İçinde yaşadığım deri çok acayip senaryosu olan, gerilim unsuru çok tadındayken gizem unsurunu son ana kadar koruyup, şaşırtıcı bir şekilde filmin sonunu getiren bir kitap uyarlamasıdır. Filmle ilgili bir uyarıda bulunmam gerekirse başlarda durağan ilerleyen ufak bir kısmı var sakın ola ki filmin böyle devam edeceğini düşünmeyin. Bir de filmi araştırırken spoilera maruz kalma olasılığınız yüksek bu yüzden benim size tavsiyem eğer içinde gizem unsurunun bolca olduğu insanın izlerken psikolojisini etki edecek kadar vurucu sahnelerin yer aldığı bir film izlemek istiyorsanız hiç düşünmeden bu...

Lost Highway – Kayıp Otoban (1997)


Bu filmle ilgili size şunu söyleyebilirim ya bayılacaksınız ya da nefret edeceksiniz orta bir ihtimal olduğunu düşünmüyorum. Yönetmen David Lynch gerçekten enteresan bir insan filmlerinde seyirciye derdini anlatabilme derdinde değil bir sürü ufak ipucuyla karmakarışık bir senaryoyu önümüze koyuyor ve muhtemelen film bittiğinde öylece jeneriğe bakıyoruz nasıl yani bitti mi ne oldu şimdi anlamadım ben bir şey diye. Ama filmin içine inanılmaz sokabiliyor izleyiciyi akıcılık mükemmel ve en önemli özelliği asıl olay film bittikten sonra başlıyor. Ben filmi bitirdiğimde uzun soluklu bir araştırmaya başladım...

Equilibrium – İsyan (2002)


Yakın gelecekle ilgili bir distopya olan bu film 3. Dünya Savaşından sonrasını işliyor. Fazlasıyla ağır geçen bu savaştan sonra totaliter, baskıcı rejimler otoriteyi ele geçirir ve insanların savaşa bu kadar meyilli olmasının sebebini duyguları olarak görür. Bu yüzden insanların duygularını bastırmaya yarayan Prozium adlı ilacı her gün içilmesini mecbur kılar. Aynı zaman da insan ruhuna hitap edebilecek her türlü sanat eserini de ele geçirip yok ederler. Her sistemde olduğu gibi burada da muhalif gruplar vardır. Onlar da duygularını yaşayarak sanat eserlerini korumaya çalışarak baskıcı...

I’m Not There – Beni Orada Arama (2007)


İçinde bir parça Bob Dylan’ın geçtiği ve beni çok etkileyen Factory Girl filminden dolayı bir Bob Dylan takıntısı içindeyken yayınlanmıştı I’m Not There filmi. Bir de Bob’u bir sürü farklı oyuncu hatta 1 tane de kadın oyuncu canlandırdı haberlerinden sonra iyice heyecanla izlemiştim yıllar öncesinde. Nitekim sadece Cate Blanchett’i Bob Dylan rolünde görmek veya bir kez daha Heath Ledger izlemek için bile seyretmeye değer. Harika müzisyen, efsane sanatçı evet ama kameralar gittiğinde nasıl biri, ne yaşamış da öyle bir adam olmuş, çocukluğu nasılmış gibi...

Klass – The Class (2007)


Pek bilinmeyen ama çok güzel bir film arıyorsanız Klass önerilecek ilk filmlerden biridir. Ama ben bu filmi izlemeyi uzun süre erteledim. Sebebi ise yorumlarında sürekli çok sinir bozucu film, sağlam sinirlere sahipseniz izleyin, küfür etmeden izlemek imkansız gibi şeyler görmemdir. Bir gün merakıma yenik düşüp açtığımda filmi gerçekten beklediğimin çok üstünde bir film buldum. Evet sinirlerinizi bozuyor film ama şunun garantisini verebilirim filmi izlediğinize kesinlikle pişman olmayacaksınız. Filmin bu kadar etkileyici olmasının sebebi gerçek hikayeden uyarlanması olabilir. Film seçerken Amerika yapımlarıyla sınırlandırmayın kendinizi gerçekten...

The Perks Of Being A Wallflower – Saksı Olmanın Faydaları (2012)


Filmi izlerken herkes kendinden bir parça görebilir. Çok farklı bir konu değil ama üç tane gelecek vaad eden başarılı oyuncu Ezra Miller, Emma Watson ve Logan Lerman’la aynı zamanda içinde akılda kalıcı replikleri bulunan senaryoyla çok ayrı bir duygu yaşatıyor bizlere. O üç gencin kendi arasında ki aşk,dostluk ve zorluklarla başa çıkabilme direncini çok sevdim. Filmi neden bu kadar sevdim açıklayamıyorum ama bana o duyguyu yaşattı ve filmin içine girdim. Filmimiz Charlie(Logan Lerman) karakterinin etrafında gelişiyor. Charlie içine kapanık, başkaları tarafından görmezden gelinen ve...

Searching For Sugar Man – Bir Şarkının Peşinde (2012)


Filmi izlemeden önce filmle ilgili hiç bir araştırma yapmadan izlemeye başladım. Film bittikten sonraysa acaba nasıl methiyeler dizilmiş filmle ilgili diye araştırdığımdaysa çok şaşırdım. Birkaç olumsuz yorum yazılmış ancak film bu olumsuz yorumların hiç birisini hakketmiyor sadece ilk 20 dk sabır göstermelisiniz. Sonrasında zaten hikaye sizi içine çekecek ve meraklandıracaktır. Searhing of Sugar Man belgeselden ziyade kurgusu çok iyi hazırlanmış bir biyografi filmi tadında. Bu nedenle belgeselden çok film kategorisinde benim için. Hayal ürünü olarak yazılıp filmi çekilse izleyiciye “yok artık biraz abartmışlar böyle şey...

Das Leben der Anderen – Başkalarının Hayatı (2007)


Filmimiz Eski Doğu Almanya Cumhuriyeti zamanında ülkenin gizli polis örgütü Stasi’nin halkı nasıl dinlediği, baskı ve güç uygulayarak nasıl kontrol etme çabası içerisinde olduğuyla ilgilidir. Stasi güçlü bir birliktir çok yaygın bir istihbarat ağı vardır ve emrinde binlerce kişi çalışmaktadır. İçlerinde en yeteneklilerden biri olan  Yüzbaşı Gerd Wiesler bir gün davet edildiği bir partide Kültür Bakanı Bruno Hempf tarafından devlete karşı hareketlerde bulunduğunu düşündüğü oyun yazarı Georg Dreyman’ı  takipte bulunmasını ister ve Yüzbaşı Wiesler’ i bu işin başına geçirir. Wiesler eve dinleme araçları yerleştirip çatı...